Merhaba Arkadaşlar,
Blogumda yazmayalı epey zaman oldu. Yazmak için içimde bir
heves bulamadım ne yazık ki. Bu arada bazı
bloglar “Bu blogda direniş var” dedi. Kimi arkadaşımız yayın yaptı, kimi
yapmadı. Hiç birinin kötü niyeti olduğunu zannetmiyorum. Bazı bloglarda; bu
suskunluğun manası olmadığı, hatta kimi görüşe göre ise “ikilik yaratma hevesi”
olduğu düşünülmüş olsa da ben kimsenin kötü niyetli olduğunu düşünmüyor,
düşünmek de istemiyorum. Suskunluk
yanlış anlaşılmamalı, içten bir heves gelmeli neticede yazmak için. Gündelik yaşantımda hem içten gelen bir
istekle hem de özellikle eşimin mesleği gereği haberlerin ve haber program takibinin zorunlu olduğu bir evde
yaşamaktayım. Olayları bu kadar içten ve yoğunlukla takip etme zorunluluğu insanlarda
belli bir yorgunluk yapıyor. Benim işim her ne kadar “Bilimsel Yayıncılık”
olsa da, eşimin işi gereği yoğun gündem
takibi olması gerekliliği bu etkiyi arttırıyor. Ne demek istediğimi, mesleği
habercilik ve haber hazırlamak olanlar iyi bilirler. Gerçekten insan kendisini her saniye gündemin
ve olayların direk içinde hissediyor.
Yayıncılık normalde gerçekten
keyifli bir olay. Kimisi kalemi başında yaşar bu duyguyu, kimisi başka birinin
makalelerini yayına hazırlarken, kimi radyoda mikrofon başında, kimi ise ekran
karşısında. Benim kendi çalıştığım
alanla ilgili ise yayını hazırlayana kadar yaşadığınız üzüntüler, stresler,
terslikler (özellikle bilimsel yayıncılıkta hata yapmama zorunluluğu)
olsa da, o baskıyı elinize aldığınızda yaşadığınız; matbaadan sıcak sıcak
çıkmış yayının kişiye verdiği keyif anlatılmaz bir duygudur. Kısacası yaptığım
iş de yayıncılıkla ilgili olmasına rağmen, yazı yazmak içimden gelmiyor.
Blog Suskunluğu Meselesi…
İşin aslını isterseniz
bu olaylar benim insanları ülkeyi ve toplumu yeniden ele almamı sağladı. Üstüne
trilyonlar verilse alamayacağım bir ders aldım. Ülkemin bugün bu noktalara
neden geldiğini blogları incelediğimde çok daha iyi anladım. Ve “benim güzel ülkemin neden bu noktada olduğunu
gayet iyi anlıyorum” diyebildim. Mikro dan makro'yu analiz etmek çok rahat mümkün
oldu!. Zaten dikkatli bakan herkes de
bunu görebilmiştir. Kimse kimseyi susturamaz bence. Suskunluk bir tercih. Susmuş gibi görünsek de arkada çok
çalışıyorum. En azından şahsım adına! Hem işimle ilgili hem de tencere ve tava
ile halledilemeyecek meseleleri; insanlarla yüz yüze görüşüyorum. Birileri
yapar nasılsa ülke düzelir de ben de dikdiğim “cicilerimle” rahatça poz veririm demiyorum!. Kendimin
yapmadığını bir başkasının da yapamayacağı gerçeğinin çok iyi farkındayım! Bizi bu havalar mahvetti zaten; "Birileri Nasılsa Yapar!"..
Benim anlayamadığım, başka bloglarda da gördüm; normalde aslında çok yayın
yapmayan arkadaşlarımızın; Yaa sahi niye susuyoruz demeleri ilginçtir. Sanılır
ki her gün yayın giriliyordu. Kimse kimsenin kalemini tutmuyor ki. Bakın ben
burada yazıyorum. Kim nerede isterse de orada yazabilir bence.
Ben blog açmazdan
önce çok sevdiğim arkadaşım Hanife Kamar; ısrarla yazınsal bir blog olmasını da
istemişti…. Sevgili Hanife’ciğim bak yukarıdaki yazının bütün müsebbibi sensin.
Yazınsal bir blog olsun seninkisi diye ısrar ediyordun. Biliyorsun ki benim, Jüpiter ve Mars'ım 3. evde, anladın sen;)!
Bu kadar
yayıncılıkla ilgili yazmışken, yerel bir kanalda sunuculak yapan, öğretmen
emeklisi olduğunu tahmin ettiğim, sanırım kendisi de söylemişti… (Çünkü çok
düzgün konuşuyor ve herkese YAVRUCUĞUM, GÜZEL EVLADIM diyor) bir beyfendinin
sözünün; bana enteresan gelip, etkilediğinden de bahsetmeden edemeyeceğim. Bu değerli beyefendi her mikrofon uzattığı kişilere
konuşmasının en sonunda “Düğün Bizim Oyna Kızım Değil, Vatan Bizim, Ülke Bizim Diyeceğiz Değil mi Güzel Evladım?” diyerek konuşmasını bitirdiğinde, gençlerin yüzünü
görmenizi isterim. İnsanlar ilk baş ne olduğunu pek anlayamıyor, sonra
yarım ağızla tebessüm edip “Tabii” diyebiliyorlar. Kimi ise ne demek istediğini
gayet iyi anlıyor. Uzun aylardır devam eden sokak röportajlarında bunu hep
yapıyor. İlk zamanlar bana da biraz enteresan gelmişti ama şu
an taşlar yerine oturdu. Uzak görüşlülük bu nedenle çok önemli işte. Benim güzel ülkemin çok değerli hele de eski
öğretmenlerinin aldığı eğitimi bilenler bilir. Uzak görüşlü yetiştirilmişlerdir (Annem de
bunlardan biridir)… Ve Sevgili Öğretmenim ellerinizden öperim. İzninizle
REPLİĞİNİZİ ÇALDIM.
Sevgiler, saygılar; bir süre yokum değerli arkadaşlar.