25 Haziran 2013 Salı

Küçük Mucizeler

   Uzun yazı ve uzun bir ara derken, bir merhaba demek istedim. Beni merak edip e-posta gönderen arkadaşlarımı da merakta bırakmak istemedim. Çok teşekkür ediyorum. Gayet iyiyim, şükür ki yaramazlık da yok.   Az da olsa moralimin bir parça düzeldiği güzel birkaç gün yaşıyorum. Çünkü mutluluk kapıma geldi. Mutluluk yeğenimin bendeki karşılığı oluyor bu arada. İzmir'den teyzesine gelen bu güzel enerji bizlere de küçük mucizeleriyle geldi.. Dedesine sayısaldan ufak da olsa para kazandırdı. Onunla olmak ve paylaşımlarda bulunmak bizlere de her dakika farklı bakış açıları kazandırdı (ve kazandırıyor), aradıklarımızı onunla irtibattayken daha rahat bulduk, kısacası kayıplar ve kaoslara stop dedirtti.. vs.. vs...:) Kendisi çok küçük değil  (5,5 yaşına yaklaştı) hayli büyüdü artık  ama benim gözümde hep bebek... Enerjilerle ilgilenenler neden böyle olduğunu çok iyi açıklayabiliyorlar aslında.. Onların masum ve henüz kirlenmemiş dünyalarında herşey mümkün çünkü..! 
 
 
Aşağıdaki görüntüler o kadar içimi açtı ki.... paylaşmak istedim...
 
  

 
 



 
  
Mucizelerle dolu, sağlıklı, mutlu günler diliyorum....

14 Haziran 2013 Cuma

Uzun Yazı...


Merhaba Arkadaşlar,

Blogumda yazmayalı epey zaman oldu. Yazmak için içimde bir heves bulamadım ne yazık ki.  Bu arada bazı bloglar “Bu blogda direniş var” dedi. Kimi arkadaşımız yayın yaptı,  kimi yapmadı. Hiç birinin kötü niyeti olduğunu zannetmiyorum. Bazı bloglarda; bu suskunluğun manası olmadığı, hatta kimi görüşe göre ise “ikilik yaratma hevesi” olduğu düşünülmüş olsa da ben kimsenin kötü niyetli olduğunu düşünmüyor, düşünmek de istemiyorum.  Suskunluk yanlış anlaşılmamalı, içten bir heves gelmeli neticede yazmak için.   Gündelik yaşantımda hem içten gelen bir istekle hem de özellikle eşimin mesleği gereği haberlerin ve haber  program  takibinin zorunlu olduğu bir evde yaşamaktayım. Olayları bu kadar içten ve yoğunlukla takip etme zorunluluğu insanlarda belli bir yorgunluk yapıyor. Benim işim her ne kadar “Bilimsel Yayıncılık” olsa da,  eşimin işi gereği yoğun gündem takibi olması gerekliliği bu etkiyi arttırıyor. Ne demek istediğimi, mesleği habercilik ve haber hazırlamak olanlar iyi bilirler. Gerçekten insan kendisini her saniye gündemin ve olayların direk içinde hissediyor.

 Yayıncılık normalde gerçekten keyifli bir olay. Kimisi kalemi başında yaşar bu duyguyu, kimisi başka birinin makalelerini yayına hazırlarken, kimi radyoda mikrofon başında, kimi ise ekran karşısında.  Benim kendi çalıştığım alanla ilgili ise yayını hazırlayana kadar yaşadığınız üzüntüler, stresler, terslikler (özellikle bilimsel yayıncılıkta hata yapmama zorunluluğu) olsa da, o baskıyı elinize aldığınızda yaşadığınız; matbaadan sıcak sıcak çıkmış yayının kişiye verdiği keyif anlatılmaz bir duygudur. Kısacası yaptığım iş de yayıncılıkla ilgili olmasına rağmen,  yazı yazmak içimden gelmiyor.

  Blog Suskunluğu Meselesi…

 İşin aslını isterseniz bu olaylar benim insanları ülkeyi ve toplumu yeniden ele almamı sağladı. Üstüne trilyonlar verilse alamayacağım bir ders aldım. Ülkemin bugün bu noktalara neden geldiğini blogları incelediğimde çok daha iyi anladım. Ve  “benim güzel ülkemin neden bu noktada olduğunu gayet iyi anlıyorum” diyebildim. Mikro dan makro'yu analiz etmek çok rahat mümkün oldu!. Zaten dikkatli bakan herkes de bunu görebilmiştir. Kimse kimseyi susturamaz bence. Suskunluk bir tercih. Susmuş gibi görünsek de arkada çok çalışıyorum. En azından şahsım adına! Hem işimle ilgili hem de tencere ve tava ile halledilemeyecek meseleleri; insanlarla yüz yüze görüşüyorum. Birileri yapar nasılsa ülke düzelir de ben de dikdiğim  “cicilerimle” rahatça poz veririm demiyorum!. Kendimin yapmadığını bir başkasının da yapamayacağı gerçeğinin çok iyi farkındayım!    Bizi bu havalar mahvetti zaten; "Birileri  Nasılsa Yapar!"..

Benim anlayamadığım, başka bloglarda da gördüm; normalde aslında çok yayın yapmayan arkadaşlarımızın; Yaa sahi niye susuyoruz demeleri ilginçtir. Sanılır ki her gün yayın giriliyordu. Kimse kimsenin kalemini tutmuyor ki. Bakın ben burada yazıyorum. Kim nerede isterse de orada yazabilir bence.

 Ben blog açmazdan önce çok sevdiğim arkadaşım Hanife Kamar; ısrarla yazınsal bir blog olmasını da istemişti…. Sevgili Hanife’ciğim bak yukarıdaki yazının bütün müsebbibi sensin. Yazınsal bir blog olsun seninkisi diye ısrar ediyordun.  Biliyorsun ki benim, Jüpiter ve Mars'ım 3. evde, anladın sen;)!

  Bu kadar yayıncılıkla ilgili yazmışken, yerel bir kanalda sunuculak yapan, öğretmen emeklisi olduğunu tahmin ettiğim, sanırım kendisi de söylemişti… (Çünkü çok düzgün konuşuyor ve herkese YAVRUCUĞUM, GÜZEL EVLADIM diyor) bir beyfendinin sözünün;  bana enteresan gelip, etkilediğinden de bahsetmeden edemeyeceğim. Bu değerli beyefendi her mikrofon uzattığı kişilere konuşmasının en sonunda “Düğün Bizim Oyna Kızım Değil, Vatan Bizim, Ülke Bizim Diyeceğiz Değil mi Güzel Evladım?” diyerek konuşmasını bitirdiğinde, gençlerin yüzünü görmenizi isterim. İnsanlar ilk baş ne olduğunu pek anlayamıyor, sonra yarım ağızla tebessüm edip “Tabii” diyebiliyorlar. Kimi ise ne demek istediğini gayet iyi anlıyor. Uzun aylardır devam eden sokak röportajlarında bunu hep yapıyor. İlk zamanlar bana da biraz enteresan gelmişti  ama  şu an taşlar yerine oturdu. Uzak görüşlülük bu nedenle çok önemli işte.  Benim güzel ülkemin çok değerli hele de eski öğretmenlerinin aldığı eğitimi bilenler bilir.  Uzak görüşlü yetiştirilmişlerdir (Annem de bunlardan biridir)… Ve Sevgili Öğretmenim ellerinizden öperim. İzninizle REPLİĞİNİZİ ÇALDIM.
Sevgiler, saygılar;  bir süre yokum değerli arkadaşlar.

3 Haziran 2013 Pazartesi

Her Kötü Tecrübeden Çıkarılacak Bir Ders Vardır.

   Bugün çok kırgın hissediyorum kendimi, hem kırgın, hem üzgünüm, neyse... En çok neye üzülüyorum biliyor musunuz? Bizler zamanında başıörtülü kardeşlerimiz için, onların özgürlükleri için hocalarımızla az tartışmadık, onların haklarını az savunmadık "Aman bunlar özgürlüktür, karışılmasın" dedik. Dilerdim ki bugün bu haksızlıklar olurken de onlar bizim yanımızda olsun.   Ama bana bunu çok anlatmaya çalıştılar,  ben anlamadım, demek bu şekilde anlayacakmışım.   Neyse, canları sağ olsun.  
 
 
   Bu arada bugün karapazartesiymiş, kara derken;) karanlık anlamayın:))! Herkes siyah giyiyormuş,  ben de  ekranımı kararttım. 
 
 
 
 
 Yoruma kapalı arkadaşlar, herkes kendi blogunda yeterince yorum yapmış zaten, Sevgiler.

1 Haziran 2013 Cumartesi

Nerede Demokrasi?

Dünya Yazıyor Konuşuyor ! Biz susuyoruz!
 
 
 
Ölü değiliz, henüz yaşıyoruz! Yazmalı, Paylaşmalıyız! Duyurmalı, İnsan olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz.!
 
 
ESKİDEN YAZARLARDI!
 
Şimdi!.........
 
YAZMIYORLAR!
 
YAZDIRMIYORLAR!
 

 
 
Dün gece Eskişehir uyumadı!  Dışarıda gösterdikleri tepkilerin yanında; evlerinden destek olanlar Gece saat ; 2'den 3'e kadar da kesintisiz birşeyler çalarak (tencere, tava, düdük, araba kornaları) tepkilerini gösterdiler.
 
 
Şehir merkezindekiler ise Bibergazı yemişler!
Bu güzelim ülkem artık "Bibergazı Cumhuriyeti" mi oldu?
 Meğer ülkemin ne çok parası varmış, biber gazına verecek! 
 
Benden aldığın vergilerle
Bana artık Gaz sıkmaktan Vazgeç!
 
Dünya ülkeleri artık bizi bu şekilde tanıyor.
 
Ve biz hala susuyoruz!
 

   Pekçok dünya televizyonu bizde yaşananları büyük boardlarda ve CANLI yayında gösterirken bizim televizyonlarda yalnızca iki kanal gösteriyordu malum.
 
 ULUSAL KANAL VE HALK TV
 
Çok teşekkürler sizlere..

Duyarlı olan ve duyarlılığını gösteren herkese teşekkürler.
 
HANDAN